Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Öfkem Kendime

Herkes birşey soruyo, cevabını vermek istemediğim hatta artık cevabını bildiğimden bile emin olmadığım şeyler hakkında onay istiyo. İstemiyorum ne sorulara cevap vermeyi ne cevapları kabul etmeyi istemiyorum. Kızamıyorum, susuyorum. Ben konuyu değiştirdikçte tekrar tekrar açıyolar aynı şeyleri. Ellerime bak içi boş işte ne zorluyosun diye bağırıyorum içerden ama, duymuyolar. Beni gerçekten tanısalardı sesimi duyarlar mıydı? Biliyorum iyiliğimi istiyorlar fakat ben istiyomuyum kendi iyiliğimi? Bi süredir kendimi bile istemiyorum, kendi sesim kulaklarımı tırmalıyo, herkes çok yüksek sesle konuşuyo, nesneler bile bağıra bağıra anlatıyo kendini bi süredir. Ben gelecek istemiyorum, ona dair bi konuşma yürütmek istemiyorum. Ben şuanımı bile daha kavrayamıyorum, şekillendiremiyorum ne yapmamı bekliyorsun benden anlamıyorum. Görmüyomusun yoksa görmek mi istemiyosun? Duymuyomusun yoksa ellerin kulaklarındayken bana sana cevaplar vermemi mi istiyosun? Her yer nefes alıyo, gözlerimle buna tanık o

bi'şeyler

Ağrılar var , heryerimde bitmek bilmeyen ağrılar , başımda değil. Hissediyorum kendim, kollarım, bacaklarım, kaburgalarım he birde duyuyorum. Sesleri dışarıdan, hayır hayır!! kafamda kurmuyorum. Duvarlar duvarların içinde birşeyler konuşuyor, fısıldıyor acaba benimle mi? Benden cevap mi bekliyorsunuz, susun!!! Düşünemiyorum' zihnimin içindekilere dedim. S-siz sizler devam edin sizler gerçeksiniz umarım cidden. Bu sefer gerçek olun yine katlanılmaz bir işkence istemiyorum onlar gelmesin, şey acaba sizler onlarla mı konuşuyorsunuz? B-beni beni dinlemiyorlarda başım halen çatlıyor gibi"

Hüzün

Gözlerinde günümün güneşi Ben tanımam ne Ferhatı ne de Keremi Yordu beni hayat zalimi Senin gülüşün olsun daimi Bir olmayacağız belli Sen hatırlamazken beni Ben unutamam gözlerini Bu bankta gördüm ilk seni Sabah güneşi  Martı sesleri Limandan gelen sirenleri Ben bir balıkçı teknesi Sen ise Marmara istavriti Ağıma katmak için açtım yelkenimi Alabora oldum kırıldı dümeni Ben onurlu bir kaptan misali Ne bırakabildim teknemi Ne de sana olan sevgimi Çakıldım  Soğuk sularına bir taş gibi Bu bankta aşık oldum sana  Bu bankta unutmayacağım seni  Bu banklar ne aşklar gördü Bizimki sanki ön gösterimi  Bu şehir esir aldı aklımı Aklımda olan kadını Kadın gitti  Aldı oda benden diğer yarımı Kabuslarım gösterdi Gittiğin elleri Unuttuğun bir şey var  Unutamam seni

Vovoh günce

Cehennemin dibine gitmek istiyorum, orda sayısız gün sonunda buzlarımı çözebilmeyi umarak. Kesiklerimin üzerine eklenecek soğuk yanıklarıyla beraber tanrıya gülümsemek istiyorum. Yarattığın bu ben yalnız bıraktığın kadar mahvoldum diyerek ona sarılmak ve sonrasında her zamanki gibi ondan uzaklaşmak. Sessiz bir gece istiyorum çevremde kimseye sahip olmadığım ve sonrasında kafama sıkmayı planlıyorum ellerim titrerken bi yandan kulakları sağır edecek çığlıkarla ağlayarak. Yok oluyorum belki ama yeniden doğmaya meyilim yok. Ben bir hayvan olarak ölmek istiyorum tanrının ne cennetinde ne cehenneminde yer almak istiyorum. Kuru toprağa kavuşsam, sessizce başkalarına hayat versem ama üstüme basana küsmeden hayata devam etsem. Pasadoksum üzerime asit yağmurları yağdırıp beni yapabildiğim tek şeyden mahrum etmeye hevesli. İnancın eskikliğini çekiyorum hem kendime hem ona karşı. Ağlıyor muyum yoksa kahkaha atmaktan mı gözlerim yaşlı emin değilim, mh sanırım başım ağrıyor tanrım bunu bana sen mi v

tekrarlama

Resim

Gülperi'nin Düğünü

 Salih bir ailenin iffetli bir kızı vardı Ahlakı pek güzeldi, Gülperi idi  adı Elini açsa hakka kabul olur duası Hayalleri zengin idi, hep çıkardı rüyası Gönlü ince saz gibi sallanırken rüzgarda Aklı o beyaz atlı şehzadede idi uzakta Her gün içini çekerek o atlıyı beklerdi Hiç şüphe etmiyordu mutlaka gelecekti Her sabah erken kalkar eşarbını bağlardı Abdestsiz dolaşmazdı namaz kılar ağlardı Herkkesin dilindeydi o meçhul şehzadesi Artık yaklaşıyordu atlınında gelmesi Bir gün gözlerini kapıya kilitledi Hayatında ilk defa gülümsedi Anne dedi, geldi şehzadem şuraya  Onunla gidiyorum şahane saraya  Gülperi mutluluktan uçuyordu adeta Can atıyordu binmek için o beyaz ata Sonra hemen getirdi Kelime-i Şehadet  Gözlerini kapadı, dünya bundan ibaret O gün düğünü oldu beyaz gelinlik giydi Tahta ata binerek evini terk eyledi NÇ --DT

Ölünün Odası

 Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş Yerde çıplak bir gömlek kokusundan dirilmiş Süt beyaz duvarlarda çivilerin gölgesi Artık ne bir çıtırtı ne de bir ayak sesi Yatıyor yatağında dimdik, upuzun ölü Üstü boynuna kadar bir çarşafla örtülü  Bezin üstünde ayak parmaklarının izi Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi Son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana Gözleri renkli bir cam, mıhlı ahşap tavana Sarkık dudaklarının ucunda bir çizi var Küçük bir çizgi, küçük titreyen bir an kadar Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an Belli ki birden bire gitmiş çırpınamadan Bu benim kendi ölüm Bana geldiği zaman böyle gelecek ölüm Yazar bilinmiyor. -DT

Mutluluğa boya beni filmindeki sanatsal ve felsefi problemler hakkında

Resim
  Film derin bir varoluşsal sorguya sokuyor izleyiciyi. Hem duygusal açıdan hem düşündürücü açıdan etkiliyor. Filmin başında karakterlerin kendi aralarındaki sınıflandırma yönetimi ve gruplaşma biçimi felsefi açıdan ele alındığı zaman bir var olan hiyerarşik bir sıralama mevcuttur. Tablodaki karakterlerin kendi içinde kendileri tarafından var edilen bu hiyerarşik sınıflandırma onların hem kendi aralarındaki iletişimi hem de düşünce tarzlarını etkilemektedir. Bu hiyerarşik sıralamanın başında ressamın tamamladığı karakterler yer almaktadır bunlar kendilerini üstün insanlar olarak ele alarak diğer iki grubun yaşam tarzlarını kendi isteklerince yönetip onlara her şeyi zor hale getirmektedirler. Sıralamanın orta kısmında ise yarımlar olarak adlandırılan karakterler mevut. Bu karakterler ressamın başlayıp ilerlettiği ama tam olarak bitirmediği karakterlerdir. Bu grup tam olan karakterler tarafından reddedilip küçük görülmekte. Üçüncü ve son grup ise eskizler. Onlar bu kategorilerin en altın

Gece'lik - 1

Dünyanın dönmesini seviyorum, nasıl başlamam gerek diye düşünürken aynı anda bu cümle kafamın içinde dönüp duruyodu. Şanslısın senin için başlangıç bu olmalı sanırım. Dünyanın dönmesi konusu biraz yanlış anlaşılabilir gibi düzeltelim, dünyamın dönmesini seviyorum. Ucu açık hatta ucu keskin. Ne fark eder ki? Dünyam kafamın içinde, dünyam dönüyo hatta bi miktar kafamda dönüyo. Daha hooş, en azından bi miktar uyuşmanın verdiği rahaylık hissi daha kabul edilebilir. Birçok şey arasından bu daha kabul edilebilir. Karmakarışık dünyanın içi, bildiğin çorap çekmecesine dönmüş. Eşi olmayan çoraplar, ha bide katlanmamışlar ve öylece tıkılmışlar. Çok bayat bi örnek her neyse boş ver . Dünyam dönerken sence bi yere tutunmalı mıyım? Sanki yapmam gereken şey daha da fazla dönmesini sağlamak gibi. Bu kabuk tutmuş yarayla oynamak. Ama bi yandan rahatlatıcı, kaşıntı hissini yerinden söküp atmak. Offff, yorgunum ama uyuyamam, sebebini sorma bende bilmiyorum sadece içgüdülerim uyumamam gerektiği konusunda

Sadece

 Karanlık bir kişiliğim olduğu söylendi ama biliyor musun, yaşamlarımız aydınlık ve karanlık diye basitçe ikiye ayrılmaz. İkisinin arasında gölgeli bir ara bölge vardır. O gölgenin katmanlarının farkına varıp onları idrak etmek sağlıklı bir zekânın işidir. Ve o sağlıklı zekâyı elde etmek için de zaman ve gayret gerekir. Demek istediğim, ben senin kişiliğinin karanlık olduğunu düşünmüyorum.