Kayıtlar

2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ölü Şairin Yası

 Ölü bir şairin berrak zihni gibi , Taşıyorum içimde parçalarını. Hiç bir yere varamayacağım biliyorum. Güneş doğmayacak hissediyorum, Ve puslu bulutlar saracak ufuğu; Deniz, her zamankinden daha hırçın olacak, İçimdeki dünya da kış dinmeyecek, Gözyaşlarım, boğazımdaki düğüme dolanacak. Ve sesim... Cılız bir ışık hüzmesi gibi Dağılacak karanlığın içerisinde Nafile Yüreğimi saklayıp yoluma devam etsem de Kol yenime sakladığım umudu çalacaklar. Ve en derinimde hissettiğim nedamet, Gün yüzüne çıkıp boğacak beni O güne dek taşıyacağım içimde parçalarını Ve tutacağım ölü şairin yasını. -Aylak Kadın

Veba - Dr. Rieux

Resim
       Kitabın sonunda edindiğimiz bilgiyle beraber okuduğumuz güncenin sahibinin Dr. Rieux olduğunu öğreniyoruz. Kitap boyunca bu anlatıcı bize olaylara ve kişilere yaklaşırken yargılar ve değer biçmelerden uzak bir yapı gösterdi. Ele aldığı kişi ve konuları anlatırken olsun, kişiler arası geçen diyaloglar ve tartışmalar sırasında olsun asla kişisel değerlerini ve yargılarını yansıtmadan, karşısındaki insanları dinleyerek ve anlayarak yanaştı. Kitap boyunca Rieux, karısından ayrı olmanın verdiği üzüntüye rağmen çevresindekilere hiçbir şey belli etmeden her koşulda sakin ve mantıklı, rasyonel bir biçimde sakin hareketlerde bulundu. Bu onu herkesten ayırt eden en önemli özelliğiydi. Belki de kitap boyunca bahsi geçen aziz olmak fikrine en uygun kişi Rieux idi çünkü hem herkesti hem de hiç kimse. Açık ve güvenilirdi, yargı taşımaktan daha çok kişileri kendi yargı ve düşüncelerine bırakıp dinleyici bir rol üstlendi. Kitabın sonunda bile kapıların açılması sırasında eşini kaybettiğini öğre

Esaretin Kanlı Çığlığı

Resim
  Boğazımdaki cam kırıkları,  Doluyor kalbime.  Kanıyor odalarım,  Kan doluyor zihnime.  Bir kafes, beni boğan  Ölmemi isteyen şeytanlarla dolu,  Beni, boğuyorlar kanımla.  Fakat ben hürüm.  Kanatlarımın sesi yankılanıyor,  Ruhumun derinliklerinde.  Bataklıkta doğan bir gülüm,  Çürük bir topraktan çıkmaya çabalıyorum.  Kanatlarım gömülü bu duvarın içinde.  Çığlıklarım yankılanıyor,  Kaynayan bir kazan gibi taşıyorum ben!  Taşıyorum pisliğimden.  Taşıyorum kafesimden.  Şeytanlarımın pençeleri derimi yırtıyor,  Derim yırtıldıkça ruhum ayyuka çıkıyor.  Evet, kesin beni!  Ben, parçalarım eksikken de bütünüm.  Ben, kanatlarım kırıkken de uçabilirim.  Fırtınadan önceki sessizliğim ben!  Kafesiyle bütün bir mahkumum ben!  -Aylak Kadın 

Saçmalar V1

Resim
     Hak etmediğini yaşıyor herkes, kim bu durumu kabullenen. Sözler döküyoruz ortaya bazen inandırmak bazen ise kanıtlamak için ama bunlar yemin içermiyor, sadece güveni temsil etmekte. Sonra sığınıyoruz çatıların altına saklanıyoruz yıldızların ışığından. Hak etmiyoruz bazen gülümsemeyi bile. Kısa olmalı yaşam aslında ki anlamı olsun. Korku adı altında birbirimizi yönetmeye çalışmak yerine korkumuz adına anlamlı yaşayabilmeli.       Sessiz ol bir yıldız kaysın bu gece, sesine uzay titresin ama senin ruhun duymasın. Kabus görüyorum, anlamı olmayan korkularıma sebep bulmak için öyle adlandırdığım. Genelde saçmalıyorumda bir noktada bi'şeyleri anlamıyla sıralı aktaramadığımdan. Korkuyorum o yüzden saçmalıyorum. Neden korktuğuma dair fikrim yok, hak etmediğime inandığımdandır belkide. Güzel gidiyor, aynen gidiyor ve izliyorum. Saniyeler, dakikalar, aylar yıllar elinden tutamıyorum.       Kayıp bi'şeyler var hissettinmi bütün haldeyken uyumsuz lakin ayrıyken kayıp parçalar buldum

Bilmiyorum

Kaybolsun bu yazdıklarım, tıpkı boşluğa karışan ya da içinde boğulan sesim gibi. Özgürce aksın gitsin gözyaşlarım, suyun üstünde tutmayan yara bandı misali.  Haykırışlar duyarken kapadığım kulaklarım kendi sesimi bile duymaz oldu, Nedendir kalemim yazmaz oldu, Sessizliğin içinde yazdıklarım suyun üzerinde yüzer oldu.  Acımı bastıramadım yara oldu Anneme söyledim duymaz oldu. Bardak dolup taşarken Ellerim sebepsiz yere tir tir titrer oldu.  Söylesene bana, sana seslensem ortada kalan duman oldu.  Köprüden düşen çakıl taşı Söylesene eğlencesine sebep olacağın insanlara gördüklerini Bilerek fırlatılmış, acıtılmış bir benliğin Anlamı yiter oldu. -- Kendisinden hiç haz etmediğim arkadaş

“12 Kızgın Adam” adlı filmdeki olaydan ve karakterlerden hareketle değerlendirme fenomenine ilişkin hangi ayrımlar ortaya konulabilir?

Resim
       Bir mahkeme ve jüri odasındaki 12 jüri üzerine konu alan bir filmdir. Cinayetten mahkemeye çıkartılan bir kişinin hayatına etki edecek ve yaşamını belirleyecek olan kaderi bu oda ve jüriler belirleyecektir. Genel olarak konu bu 12 jüri ve onların yaptığı toplantı ve tartışmalar üzerine yoğunlaşır. Burada bahsi geçen tüm jüriler birbirinden farklı hayatlara ve koşullara sahip bir grup insandır, dolayısıyla her birinin düşünme tarzı ve fikirleri de aynı şekilde değişkenlik göstermektedir. Filmin daha en başından bir jüri dışındaki tüm kişiler çocuğu suçlu kabul ederek çabucak davanın bitmesi için hareket ederler. Ama süreç ilerledikçe ve ana roldeki jüri herkesle konuşup değerlendirme biçimlerini sorgulattıkça fikirler ve kararlar aşama aşama değişim gösterir. Bazı jüri üyeleri konuya direk önyargı ve kişisel öfkeleriyle yaklaşarak sert çıkarlar ve diretirler bazılar ise çabucak fikir değiştirip dururlar, bazı sahnelerde jürilerin birbirlerini kararlılıkları ile nasıl etkiledikler

İbrahim

ibrâhîm içimdeki putları devir elindeki baltayla kırılan putların yerine yenilerini koyan kim güneş buzdan evimi yıktı koca buzlar düştü putların boyunları kırıldı ibrâhîm güneşi evime sokan kim asma bahçelerinde dolaşan güzelleri buhtunnasır put yaptı ben ki zamansız bahçeleri kucakladım güzeller bende kaldı ibrâhîm gönlümü put sanıp da kıran kim Asaf Halet ÇELEBİ

“Die Welle/The Wave” ve Ur-Faşizm

Resim
  Bu film, bir lise öğretmeninin bir haftalık bir deney yaparak öğrencilerine otorite, disiplin ve toplumsal birlik kavramlarını öğretmeye çalışmasını anlatır. Öğretmen ve öğrenciler arasında geçen bir bahis sonucunda oluşturulan yeni gruba ‘The Wave’ adı verilir ve öğrenciler zaman içerisinde bu yeni akımı benimsemeye ve şekillendirmeye devam ederler. Kendi aralarında başlayan bir akım yine aynı şekilde onların aralarında büyüyerek gelişir ve git gide genişleyen bir akım haline dönüşmeye başlar. Bu durum gençlerin tamamını neredeyse memnun etmektedir ama hiçbiri bu yolun nereye doğru gittiğini göremez. Çünkü yaşaması o an onlara bir bütünün parçası olma hissini vermektedir ve bundan hoşlanırlar. Ama duruma dışardan bakan bazı öğrenciler olayın yön aldığı kaosu zaman içerisinde görmeye başlarlar. Bir şekilde engel olmaya çalışırlar lakin bu sefer dışlanır ve zarar görecek hale dönerler çünkü The Wave artık kendi başına bir bütün haline gelmeye başlamıştır, küçük bir sınıfta başlayan bi

“Take My Eyes” ve “toplumsal cinsiyet politikaları”

Resim
       Bu film, aile içi şiddet ve kadın hakları gibi konulara odaklanarak toplumsal cinsiyet politikalarını ele alan bir yapıttır. Aile içi şiddet ve korkuyla başlayan filmde Pilar, kocasının psikolojik ve fiziksel şiddetine maruz kalan bir kadındır. Film içinde sıkça göreceğimiz şekilde kadına şiddetin normal bir eylemmişçesine karşımıza çıkması bize var olan güç dinamikleri ve toplumsal yargıların varlığını göstermektedir. Pilar’ ın eşi katıldığı terapiler sırasında o ve diğerlerinin görüşleriyle bu gibi normaların çok normalmişçesine konuşulup mizah konusu haline getirilmesi göze çarpmaktadır. Filmde erkek karakterler, gücü kullanarak bir korku ve otorite sağlamanın verdiği haz ile kadına karşı istediği şekilde davranma hakkını kendinde görmektedirler. Pilar’ın annesi ise geçmişinden yaşadığı şeylere dayanarak böyle şeylerin normal olduğunu ve önemli olanın kadından daha çok aile yaşantısını korumasına yönelik davranışlarda bulunması gerektiğini düşünür. Bu ve bunun gibi düşüncele

“Requiem for a Dream” ve “gösteri toplumu”

Resim
  Bu film, bireylerin arzu, takıntı ve bağımlılık gibi konulardaki hastalıklı ilerleyişini, modern toplumun insanları nasıl manipüle edip yok ettiğini bizlere göstermektedir. Filmde geçen dört karakter üzerine dört farklı şekilde bağımlılık ve yoksunluğu gözlemleyebilmekteyiz. Uyuşturucu bağımlılığı, televizyon bağımlılığı, şöhret arzusu ve yeme bozukluğu. Bu bağımlılıklar, karakterlerin yaşamlarını yavaşça tahrip ederken, gösteri toplumunun gücü ve etkisiyle birleşir ve onları daha da derin bir çıkmaza sürükler. Herkes bir parçanın bütünü olmak için verdiği savaşta yavaş yavaş kendini kaybetmektedir. Her karakterin kendi içerisinde yaşadığı yoksunluk krizi aşama aşama kendilerini tamamen kaybettikleri evrelere kadar bize hem sözlü hem görsel olarak net bir biçimde anlatılmıştır. Bu film verilen bağlam içerisinde, medyanın ve popüler kültürün bireyler üzerindeki etkisini gözler önüne açık bir şekilde koymaktadır. Marion karakteri, kendini yalnızlığından kurtulmak için televizyona olan

Kratos'un Vahşeti

Beyaz saçlı koca dev” Büyük bir zevkle Parçalıyor hayallerimi Zamanımı çalıyor benim Düşüncelerimi harap ediyor Oysa ben, bir zamanlar Gösterişli bir Tanrıydım. Tanrılığın adına leke süren Sarı dişleri görkemime kan sıçratıyor Annem kırmızı örtüyle kapatmazdı üzerimi Kötülük hastalık getirmesin diye Şimdi halime bak anne! Kanla kaplıyım baştan aşağı “Beyaz saçlı koca dev” Büyük bir zevkle Parçalıyor bedenimi Ve kapanıyor gözlerim Ne kadar isterdim Ölmeden önce güzel bir zambağı öpmeyi Avuçlarım arasında bir kelebeğe dönüşmesini, İzlemeyi... Fakat kıpırdayamayacak kadar mecalsizim şimdi. Bana iyi bakın halkım! Tanrınız koca devin akşam yemeği Tanrınız öldü, Onu siz öldürdünüz...  -Aylak Kadın 

Çorba

 Durmadı, susmadı, geçmedi ya da hafiflemedi. Herşey yine olduğu gibi kaldı. Soğuk ve gri bir akşamın derinliğinde boğulurken ne sesi çıktı ne canı sadece bekledi ama lanet olsun ki içindeki ya da kafasındaki haykırış, isyan, öfke ve kızgınlık bir an olsun durulmadı. Hep böyle olurdu zaten kapalı havalar, soğuklar ya da aşırı sıcaklar. Belki de bunlar olanların bahanesi oldu. Doğrusu ne bilmiyor. doğrunun kendisi ne ondan bile emin değil. arada kafası karıştı ama belli etmedi çünkü olmadı işte yapabilecek gibi değildi. Ne zaman yapabildi ki zaten. Öfkeli, çok öfkeli ve sakinleşemiyor ne fiilen yapacağı şeyler ne mental açıdan girebileceği herhangi bir duygu durumu onu bağlamaya yetmiyor. Ahh kafası çok karışık. bazen ipin ucunu bırakmak istiyor. Canı yanıyor ama canı yanmıyor. Kanıtlayamayacağını bildiği için sesini çıkartamıyor. Lanet olsun insanlara, neden bir kanıt sunmak zorunda ki zaten! Gerçi sunacağı kanıtlar kimsenin umrunda değil lakin o geçmişten bu güne kadar ona dayatılmış

En başından' duyulan sais çığlıkları

' Başlamalı  Yazmaya, başlamak eyleminin gerektirdiği birkaç sözcük ihtiyacım olan, başlama eylemini yerine getirebilmem için' ya da başlamak bir eylem mi yoksa dışarıda bir yerlerde ( yabancı ) edilgen bir olgu mu diye düşünmeli. Diye düşündüm. Aslında bir kavram ( başlamak ) yeter bile yazmaya - başlamaya. Başlamak kelimesi en başında… Kelimeyi yazarken ki düşündüklerim, düşündürdükleri yeter aslında.  Öyle işte bunlarla başlıyorum, başladım ben de şimdi yazmaya. Henüz daha en başında, yolun ya da bir çizginin en başında(n) başladım. Oysa, Oysa hiç çizgim yoktur benim, olmadı da. Şu anda öyle, çizgisiz bir kağıda- deftere yazıyorum. Doğrusu hoşlanmam pek belirlenimlerden, diretmelerden, salık vermelerden, umarsız telkinlerden. Çizgiler hep sınır gibi görünür gözüme. Sanki belirlenmiş bir alana, belirlenmiş düşünceler yazılmalı; onlar da belirli ölçüde olmalı gibi- zorlanıyormuşum gibi gelir bana, e haliyle zorlanır yazamam bende.  Sanırım, belirlenimlerle ve kalıplaşmış her ş

Yaşamamız lazım P-3

 Çaresizlik içinde olduğunu hissettiğin an kendini boşluğa atıyorsun biliyorum. Nasıl oluyor da birden hissizleşip umursanmadığını düşünüyorsun ve ruhun bedenine sığmıyor kalbinin parçalara ayırılıp yerinden söküldüğünü hissediyorsun. Ne garip bu satırları kendi öz benliğime yazsam da insanlara duygularımı ifade etmeye çalışıyorum sürekli sürekli ve sürekli deniyorum anlamsız hayatıma anlam değersiz bedenime değer katabileceğimi düşünüyorum. Bazen ben bile kendimi anlamaz iken insanların beni anlayıp dinlemesini bekliyorum ama nafile sonuç her zaman aynı oluyor yani hüsran ile sonuçlanıyor. Ne zaman kendimi toparlayıp "Bu sefer olacak lan!" diyerekten heveslensem yıkılan taraf ben oluyorum. Bazen pes etmem gerektiğini düşünüp uçurumun kenarında ayaklarımı sallandırıyorum. Ama beni her zaman hayatta tutan o uçurumdan geri çekip çeviren bir his var. Onu anlamak çok zor çözebilecek gibi de değilim. Keşke yaşamak bu kadar zor olmasaydı. --BATUHAN CEYHUN DOĞAN ~~

YAŞAMAMIZ LAZIM P - 2 SINIRLAR İÇERİSİNDE SINIRSIZLIK

     Herşeyi bir kenara koyup oturup düşününce yana yakıla üzüldüğüm, sinirlendiğim durumların gelip geçici şeyler olduğunu yeni yeni fark ediyorum. Gerçek hayatın daha kasvetli, yorucu ve sorumluluk gerektiğini yavaş yavaş anlayan bir insan olarak erkenden bu tür şeyleri kavramak zor olsa da motive edici de olabiliyor. Hayatın toz pembe perdesini kendi ellerimle aralamış ve büyük tabloya bakmaya çalışıyormuş veya da bakıyormuş gibi hissettiriyor. Yaşım gereği ne kadar deneyimsiz olsam da veya olsak da bazı dönemler bizim için dönüm noktası olabilir. Önemli olan o an yaşananları kontrol altına alıp kendi lehimize çevirip kullanılabilir hale getirmekte oluyor. Fazla ciddi yazıyorum gibi de hissediyorum aslında yaşanılan onca zor durumun ve çağımızın getirisi olan yorgunluğu hesaba katmadan yazmaya çalışıyorum hâliyle zor geliyor. Kendimle çelişik bir hale girmemek mümkün olmuyor böyle yazılar yazınca fakat içimden dolup taşan bu ağırlık hoşuma gidiyor. Hoşuma gitmemesi elde değil çünkü

Yaşamamız lazım P - 1 YALNIZLIKTAN GELEN GÜÇ

Rüzgarın akışına ayak uydurmayı bilmiyorum, bilsem de akışa ayak uyduracak gücüm kaldığın'dan şüpheliyim, daha ne kadar dayanacağımı bilmiyorum. Neden bu kadar kafaya taktığımı da bilmiyorum alt tarafı yaşayıp gideceğim zoruma giden galiba adaletsiz dünyada adaleti, sevgisiz kalplerde sevgiyi, insanlıktan çıkmışlar'dan insanlık bekleyişim'den kaynaklanıyor. Ah ne kadar da garipsin dünya, beni ve benim gibi aklını peynir ekmek ile yemiş insanlara bile çerme takıyorsun, yetmezmiş gibi adaletsizliğin ile eziyorsun, sevgisizliğin ile üzüyorsun, karmakarışık duygular ile de bitiriyorsun. Tek tek her birimizi bertaraf ediyorsun. Anlamsızca çok anlamlı geliyor nedense bunlar olsa bile yaşamaya devam edip duruyoruz. Kimimiz korkuyoruz, kimimiz seviyoruz, kimimiz alışıyoruz. Velhasıl kelam ben ve benim gibiler pes etmiyoruz bu düzensizliğe karşı duruyoruz. Çünkü gücümüzü din, para, şan, şöhret ile bilemiyoruz. Biz yalnızlığımız ile güçlü kalıyoruz. -BATUHAN CEYHUN DOĞAN ~